28 Şubat 2023 Salı

Modern Yay Tetiğinin ve Zihgirin Geleneksel Yayda Karşılaştırılması

 


Sizlere bu seferki yazımda uzunca bir süre önce fark ettiğim, fakat yeni kaleme aldığım enteresan bir araştırmadan ve tespitten bahsedeceğim.

Mevzu tetiğin geleneksel yayda nasıl bir fayda sağlayacağı düşüncesi ile ortaya çıktı.Acaba atıcıya kusursuz bir nokta atışı,kararlılık sağlayabilecekmiydi mesela ?

Ama önce tetiği kısaca bir tanıyalım;
Geleneksel bir yay için modern yay tetiğinin tarihsel bir anlamı olmasada,makaralı bir yay için tetik vazgeçilmezdir.
Makaralı yaylar bilindiği üzere günümüz için yayın en gelişmiş ve en komplike halidir.Özellikle sessizliği ve nokta atışı sağladığı için av için tercih sebebidir.Ve tabiki bu karmaşık silahın en ilginç parçasınıda tetik makenizması oluşturur.

Bu alet yay kirişini gererken özel el tasarımı sayesinde parmakları korurken,kirişinde çok temiz ve salınımsız bırakılmasını sağlar.Yerine başka alternatifler kullanılmak istenirsede tetik kadar başarılı ve kusursuz olamayacaktır tabiki.

Gelgelelim ''Temiz bir bırakış'' özelliğiyle nam salmış bu başarılı alet,geleneksel bir yayda ise tam anlamıyla sınıfta kalmıştır malesef.Neden mi?


Makaralı Yay Tetiği (İşaret parmağı vazifesi gören parça eklenmiştir)

Yukarıda görüldüğü gibi makaralı yay tetiğine geleneksel yaylardaki gibi oku düşürmeden yerinde tutabilsin diye ahşap,çift taraflı bant ve süngerden oluşan basit bir parça ekledim.Bu parça mandal esnasında oka baskı yapan işaret parmağını taklit eder.Aksi taktirde ok tir geçiminden aşağı düşecektir.Aşağıdaki foto durumu çok daha iyi anlatmaktadır.


Tetiğin Mandal Tutuşuna Uyarlanması

Aşağıdaki her iki videoyuda bu tetikle ve aynı ekipmanla (40 Libre yay ve 45 librelik ok) hazırladım.



Fimde görüldüğü gibi tetik kirişi o kadar temiz ve düz bırakır ki ok direkt olarak kabzaya çakılır ve aksi yöne doğru hareket ederek uçuş tam olarak bir fiyaskoya dönüşür,kararlı bir şekilde düz olması gereken uçuş bozulur.Makaralı yayda ok merkezden salındığı için (pencereli sistem) bu durum oluşmaz.

Metrelerce sonra ok kendini toparlasa dahi makbul olan okun yaydan mümkün olduğunca düz çıkmasıdır bildiğiniz üzere.

Oysa aşağıdaki filme göz atarsanız,aynı ekipmanla fakat bu sefer için zihgir kullandığımızda uçuşun çok daha kararlı bir hale geldiğini görüyoruz.





Tetik kirişe hiçbir şekilde,sağa yada sola salınım vermezken,zihgir sağlak bir okçu için sağa doğru ilk salınımı vermiş,kiriş daha sonra normal yoluna devam etmiştir.Bu durumda dikkat edilirse eğer filmde gayet iyi bir şekilde görülmektedir.İşte bu ön hareket okun kıvrılmasına,paradoksa daha rahat girmesine önemli bir ölçüde katkı sağlamıştır.


SONUÇ:

1)Her iki filmde bize geleneksel bir yayda,kirişin doğrusal bir hareketten çok salınımlı bir harekete ihtiyacı olduğunu göstermiştir.

Ayrıca,zihgir geleneksel yaylar için başparmağı koruması,kirişe sürat sağlamasının yanında,kirişede bir ÖN SALINIM vererek ok şaftını kabzaya çarpmayacak şekilde osilasyona soktuğu anlaşılmıştır.

Akdeniz usulü denen 3 parmak atışında da aynı olay yaşanır.Bu seferde kiriş 3 parmaktan kurtulurken bir salınım oluşur ve ok şaftı kabzaya çarpmaz.

Ve çok enteresandır, 3 parmak atışı zihgire kıyasla kabza çarpmasını her nasılsa  daha kolay atlatabilmektedir.Sanırım bunda parmakların zihgirden daha uzun olması rol oynamaktadır.

Özetle;
kabzadan kurtulmak için 3 parmak yada zihgir için 'Ön Salınım' yaratmak şart görünüyor.Bu salınım düzgün oluşmazsa eğer kabzaya çakılma kaçınılmaz oluyor.

2) Zihgirin sebep olduğu bu ön salınım ise bende zihgir tasarımıyla alakalı değişik fikirlere de sebep olmuştur.Mesela,
aşağıdaki resimde birbirinden farklı kaş yapısına sahip kimisi düz,kimisi hafif eğimli,bir diğeri ise epeyce eğimli zihgirler bulunmaktadır.

Belki çok daha farklı tasarıma sahip bir başka zihgir bu salınımı çok daha kusursuz oluşturacaktır,kimbilir?




Bu sebeple,farklı tasarım zihgirlerin davranış araştırılmasıda bir diğer yazımızın konusu olma yönündedir.


Sevgi ve saygılarımla,
Mehmet A.Gölhan








Tirkeş Anatomisi ve Çalışmalarım

 Yay-ok-zihgir,

her ne kadar bu üç nesne okçuluğun olmazsa olmazı olarak görünse de,bir geleneksel okçu için sanki halen birşeyler eksik gibidir.

Sadak olmadan idare edilebilirsiniz belki ama bir ok çantası,''Tirkeş'' olmadan okçuluk pek de yapılamaz gibi görünüyor.Elde,orda yada burda bir iki ok bulundursanız da, fazlasının başınıza bela olacağı kesindir.





Tirkeş,
benim için sadece oklarımı taşıyan bir çanta olarak değil,aynı zamanda bana ve çevremdekilere gelenekselliği ve otantikliği de yaşatabilmeli.

Bir tirkeş'in bunu başarabilmesi için aslına uygun olarak yapılması,görsel olarak da doyurucu olması şart.Doyuruculuktan kastım tirkeş yüzünün süsü-püsü değil,gerçekçiliğidir.

Abartılı süsten bende hoşlanmadığım gibi geçmişte düşmanla direkt olarak yüz yüze gelen bir savaşçının aşırı süse pek meraklı olmadığı yada olamadığı da açıktır.




Gerçek bir tirkeş,tamamıyla savaş ve saha deneyimleri neticesinde üzerinde gerekli düzeltmeler yapılarak son halini almıştır.Sahip olduğu her bir parça (Süsler hariç) birer fazlalık değil,gereksinimlerin sonucudur.

Mesela,
üstteki resime dikkatle bakarsak eğer,tirkeş çantası özel kemeriyle üç noktadan bağlantılıdır.İki tanesi kemere direkt olarak bağlanmasının yanısıra üçüncüsü de deri şerit uzantısıyla çantanın altını kontrol altına alır.Kısaca bu kayışa gergi kayışı da denilebilir.

Çevrenizde görebileceğiniz iki noktadan bağlantılı tirkeşler basitçe ok taşıma görevini  yerine getirse de gerçeği yansıtmamaktadır.Bir rüzgar estiğinde yada siz koştuğunuzda yukarı doğru havalanarak kontrolden çıkmaya,dolayısıyla dikkatinizi dağıtarak size sıkıntı vermeye meyillidir.

Öndeki kemer kancası ise tirkeş'i anında takılıp çıkartılmasını kolaylaştırmak içindir.Çantadan kurtulmak istediğinizde kemer tokasını çözmek yerine bir hareketle boş tirkeşi anında terk edebilirsiniz.

Tirkeş çantası yüzündeki iki adet düğme,
bu düğmelerde üzerindeki süsler bir yana bunların ana görevi çantanın kemerle olan bağlantısını sağlamaktır.



Sanıldığı gibi çantayı süslemek için değildir.Arkasındaki genişçe olan halkanın içerisinden geçen deri yada kumaş şerit tirkeşin kemerle olan bağlantısını sağlar.Diğer 3,bağlantı da bildiğiniz gibi gergi bağlantısıdır.

Gördüğünüz gibi,
bir geleneksel okçu için en değerli tirkeş üzerinde barındırdığı süsten çok gerçekçiliği ile ön plana çıkan olmalıdır.
Yapılan tirkeşlerde bu hususlara dikkat edilmeli,konu geleneksellikse eğer mümkün olduğunca aslına riayet edilmelidir.Aksi halde o tirkeş bir fantezi ürünü olmaya aday olacaktır.



Düşünün bir kere,
yağlı güreşte kıspet yerine kot pantolon giyiyorsunuz ve bu işe özgü davul yerine trampet çalıyorsunuz.. Haydi! iyi güreşler mi diyelim şimdi :)


              Konuyla alakalı olarak daha geniş bilgi için bu linki ziyaret edebilirsiniz.

Durum aslında bu kadar vahimdir.Neyse,
Aşağıda gördüğünüz tirkeş ve çanta resimleri benim son çalışmalarımdan,umarım beğenirsiniz.







Sevgi ve saygılarımla,
Mehmet A.Gölhan

KABZA MUŞAMBASI ÜZERİNE ARAŞTIRMALAR

 



Günümüz dünyasında muşamba denince ilk akla gelen,şu yere serdiğimiz sentetik malzemeden imal edilmiş su geçirmez yer kaplama malzemesi olacaktır şüphesiz.

Hele birde modern türevleriyle de anacak olursak, masa,dolap vs. gibi eşya yüzeylerini kaplayacak şekilde arkası yapışkanlı olan türleri de yaygınca kullanılmaktadır.

Oysa geçmişte kullanılan muşambanın çok daha yaşlı olduğunu,tarihi bir geçmişe sahip olduğunu ifade etmek  gerekir.

Anlayacağınız sizlere bu seferki yazımda,günümüz muşambasının büyük büyük dedesinden bahsedeceğim.

Muşamba ilk başlarda kumaşa keten yağı yada balmumu gibi malzemelerin emdirilip kurutulmasıyla elde edilirmiş.Eğer bir yerde yalıtım,su geçirmezlik isteniyorsa o zamanlar için vazgeçilmez olmuştur.Mesela,çadır ve yağmurluk yapımı için başka bir malzeme düşünülemezdi o günler için.

Günümüzde bile sentetik kimyasallara rağmen deri botların,çanta ve kapların,mataraların su geçirmez ve hijyenik hale getirilmesi,deri ayakkabıların parlatılması,kılıç kınları ve kılıç kabzalarındaki derinin yalıtımı,zamanla oluşan çatlamalara karşı korunması amacıyla kullanılmış,kullanılmaya da devam edilmektedir.

    Bir düşünsenize,
balmumu emdirilmiş bir kumaş yada derinin artık ne boyaya nede verniğe ihtiyacı vardır.Kendime  yaptığım ve kullandığım otantik tirkeşimin yalıtımını da balmumuyla yapmıştım.Nasıl yaptığımı da sizlere makale olarak yayınlamıştım hatırlarsanız.

Özetle balmumu,arı denen bir canlının doğal olarak ürettiği,neredeyse her işe yarayan emsalsiz,mucizevi bir maddedir.

Avuç ve parmaklardaki hakimiyeti,kaymazlığı ve sağlığı korumak maksadıyla ellere krem olarak sürüldüğünü,spor faliyetlerinde ve aksesuvarlarında kullanılabilecek şekilde krem türevlerinin muhtelif  ambalajlarda satıldığını biliyoruz.

   Zeytin yağıyla karıştırılmış haline de 'Firavun yada firavun hanımı kremi' dendiğini                    biliyormusunuz?..yüzdeki sivilce vs.lere sürülürmüş.

Ahşap saplı bıçak,balta vs.gibi elle kavranan aletlerin saplarına dahi balmumunun sürülmesi-emdirilmesiyle kabza görevini gören her türlü eşyanın yada silahın ellerle bütünleşmesi sağlanabilmektedir.

   İlginçtir,
internette rastladığım yabancı bir forumda,bıçak kabzalarında daha iyi kontrol ve kavrama amacıyla ahşap saplara eriterek balmumu sürüldüğü,üstelik bıçak kabzasının eskisinden çok daha güzel koktuğu bahsedilmektedir.

Gelelim okçuluktaki kullanımına,
yay kirişlerinde balmumu ve türevlerinin kullanıldığını biliyoruz.Günümüzde kiriş yapımında sentetik malzemeler kullanıldığına göre (Su-nem yalıtımı var yani) neden hala kiriş mumu (string wax) kullanılıyor dersiniz?

Tabiki kirişi korumak için.Balmumu yapışkanlığıyla kirişin tel tel ayrılmasını(Tiftiklenme) önlediği gibi,lifler arası doğal bir kayganlıkta sağlar.

Peki yay kabzasını deri yada muşambayla kaplamaktaki amaç nedir? Bıçak sapındaki amaçla aynı yöndedir değilmi? Aslında bir faydası daha vardır ki o da pek bilinmez..el şokunu nispeten azaltmaktır.

Bu manada,
tenis oynayan birinin raket sapı sargısı,bir bisiklet gidonundaki bant sargı ve hatta bir balyozu kavrayan eldeki eldiven de şok emici marifetinin yanında kaydırmazlığıyla da kabza muşambası aynı işlevi görür.

Bu işte malzeme olarak geçmişte deri,kumaş,ip sargı gibi çeşitli malzemeler kullanılmış olsa da kabza muşambasını asıl etkin kılan BALMUMU dur.


Mademki bu işin alamet-i farikası balmumu,
deri yada kumaş,ip ne kullanırsanız kullanın,neticede onlar efendilerine hizmet ederler.....,yani balmumuna.

Mesela,
eski kılıç kabzalarında deriye yada ahşaba balmumunun sürülmesi,emdirilmesiyle kullanıcıya 4 yönde fayda sağlayacaktır.

      1)Deri kaplı kabzada kabza şokunu azaltır.Kılıç kullanımı ile elde oluşan marazlara da iyi gelir.
      2)Kabza kaymasını önler
      3)Kabza kaplama malzemesini çürümelere karşı korur,kötü kokuyu engeller.
      4)Kılıç kabza çeliğininin el terinden etkilenmesini,oksidasyonu-paslanmayı önler.

Bu bilgiler belkide geçmişteki bir savaşçının becerilerini arttıran püf noktalarından biriydi,kimbilir?

Uzunca bir süredir şahsen kullanarak test ettiğim,deri ve kumaş muşamba sargısının bana vermiş olduğu his ve intiba kesinlikle müspet yöndedir.

Mesela yazın,
muşamba elimin terlemesini absorbe ederken muhteviyatındaki balmumu da el ısısıyla yumuşayarak yay kabzasıyla elimin birbirine kenetlenmesini sağlar.Bu yapışma o kadar seviyelidir ki kabzayı bırakmak istediğinizde size hiç bir zorluk çıkarmaz.

Muşambada fark ettiğim bir diğer unsurda,
ok şaftının kabzaya zarar vermesini önlemesidir.Zamanla o bölge aşınsada sargı yada deri kaplamayı sökmeden 'Tir geçimi' yamasının yapılması kolaydır.Bunun için bir parça muşamba kesilir ve aşınan bölgeye yamanır...bu kadar kolay.

Muşambanın nasıl hazırlandığını merak ediyorsanız daha fazla bilgi için bu link ten faydalanabiliriniz.

Muşambayı hazırladık.Peki şimdi bunu yay kabzasına nasıl saracağız?

(ESKİ YÖNTEM) TEK PARÇALI SARIM YÖNTEMİ:
İlk önceleri muşambayı soldan-sağa doğru tek parça olarak,birbirlerine hafifçe temas edecek şekilde sarıyordum ki bir bütün olabilsinler diye.

Fakat bu tarz sarımda,kabza ortasında zirveye varılıp,buradan tekrar aşağıya doğru sargıya devam ederken (Şeridi de bir taraftan esneterek,çekiştirerek kabza formuna uydurmaya çalışıyorsunuz tabiki) muşambanın çekiştirmeceden kopmaması kullanılan kumaşın esnekliğine ve kalitesine,birde kabzanın büyüklüğüne kalıyordu tabiki.Dar bir kabzayı sarmak çok daha kolaydır çünkü.

O zamanlardaki kararım ''Daha kaliteli ve esnek kumaş kullanmalıyım'' şeklinde olmuştu.Üstelik bu tarz tek parça sarım sıcak bir hava üfleyici alet-fön kullanmayı da gerektiriyordu.Çünkü sıcak hava yardımıyla eriyen balmumlu bez daha iyi esniyor ve şekil alıyordu.

Belli bir zaman sonra bu iş için çok daha uygun bir sarım metodunun olduğunu keşfettim.Bu tarz sarım yönteminde sıcak hava üfleyicisine ihtiyaç kalmadığı gibi,kopma olayı da yaşanmadan sağlam bir şekilde,hızlıca sarım yapılabilmektedir.Tabiki bu iş için bir fön kullanmak daha iyi bir seçim olacaktır.




İKİ PARÇALI SARIM YÖNTEMİ (Yeni yöntem):
Sarım için iki parça muşamba şerit kullanılır.Önce yay kabzasının sol tarafından,özellikle ''Tir geçimi'' bölgesini kapsayacak şekilde sarıma başlanır ve kabza ortasındaki zirveyi biraz geçtikten sonra 1.sarım bitirilir.

Kabza muşambası-İlk sarım


Sonra 2.sarım için yay kabzasının öteki tarafından aynı şekilde sarıma başlanır.Sarım soldan-sağa doğru 1. sarımın üzerinde bitirilir.
Sarım bittikten sonra hafifçe kabzayı sıkmak suretiyle el ısısı muşambaya verilir,yada bir fön marifetiyle balmumlu şeridin birbirlerine yapışması sağlanır.


Kabza muşambası 2.sarım.


Ve netice..



                                                    Kabza Muşambası Nasıl sarılır-Video                                  



Sevgi ve saygılarımla,
Mehmet A.Gölhan






Osmanlı-Asya Tipi Yaylar İçin Yeni Tasarım Tonç Halkası Yapımı.

 


Daha DayanıklıYeni Tasarım Tonç Halkası Yapımı
Modern malzemeler kullanarak yaptığım tonç düğümlü kirişler üzerindeki mesaim neredeyse yaylarla aynı düzeydedir desem hiçte yanlış olmaz.
Kirişler ilk bakışta yay gücünü oka aktaran basit vasıtalar olarak görülsede,kullanıma bağlı olarak aşınması,ve hatta hiç beklenmedik anda koparak yay kırımlarına dahi sebep olabilmeleri bakımından hak ettikleri ilgiyi üzerlerine çekmeyi başarıyorlar.

Bu nedenle yay kirişleri için her zaman yeni çalışmalar yapmak,dayanıklıklarını ve hatta yay performansına olan etkilerini arttırmak amacıyla yeni materyaller denemek yerinde bir karar olacaktır sanırım.

Günümüzde neredeyse bütün geleneksel yaylara,tipine bakılmasızın olimpik yay muamelesi yapılıyor.
Modern bir kirişteki kısa halkalar geleneksel yay başları için daha geniş bir hale getirilerek adeta devşirilmektedir.Klasik gitara elektro-gitar teli takıp çalmak gibi birşey..

Ben bilhassa Türk yay yapım ustalarının bu konuda biraz hassasiyet göstermelerini umut ediyorum açıkçası.Tonç düğümlü bir kiriş,yaylara biraz daha geleneksellik,otantiklik kazandırdığı gibi,yapımında zaman tasarrufu,dayanıklılık konusunda da asla sizi mahcup etmeyecektir..,inanın.

       



Yekpare batı tarzı kirişlerin en büyük kusuru tonç kertiğinde çalışan kiriş halkasının zamanla aşınarak kopması ve bir daha asla onarılamamasıdır.

Gerçi bu tip kiriş halkalarında koruyucu sargı ana sargı için bir koruyucu olduğu gibi,görsel bir uyarı vazifesi de görür.Fakat yıprandığında tüm bu sargıyı sökmek zorunda kalır,yenisini sarmak içinde bir ton zahmete girersiniz.
Hele eğitim amaçlı yay kirişi yapımlarında koruyucu sargıyı sarmak pek adetden değildir.Böyle bir zahmete girmek yerine ' Olsun,kopana kadar kullan! ' metodu tespitlerimce pek yaygıncadır.

Aslına bakarsanız,
örmesi zahmetli bu tip yay kirişlerini inatla örmek ve kullanmak yerine Osmanlı-Asya tarzı tonç düğümlü kirişlerini modern yaylarda dahi başarıyla kullanmak mümkündür.
Yabancıların''Loop'' dediği kiriş halkalarının ebadını ayarlamakda basittir.

Böylece kiriş imalatında zamandan tasaruf edildiği gibi,onarımında da büyük bir kolaylık sağlanmış olur.
İlaveten,
bu tip kirişler farklı kiriş halkası malzemeleriyle de yeni tasarımları doğurabilir.Örneğin;modern yaylarda esnek Dacron dışında kullanılan Fastflight türü fazla esnemeyen kiriş malzemeleri için kısmen esnek yeni tasarım yay kirişleri de örülebilir.

Fastflight'ın yay kanadı başlarına uyguladığı kırıcı etkiyi belkide bu halkalarda farklı,daha esnek bir ip malzemesi kullanarak bertaraf etmek mümkün olabilecektir.


Bildiğiniz gibi daha önce de tonç halkası yapımıyla alakalı olarak bir kaç makale (Görmek amaçlı tıklayabilirsiniz) yazmıştım.
Fakat bu sefer tonç halkası için kullandığım materyal hazır örülmüş bir malzeme olduğu için size örümünde vakit kaybettirmeyeceği gibi,sağlamlığıyla da eskisinden çok daha uzun süre hizmet verebilecektir.

Ben bu malzemeyi tekne malzemeleri satan ve bazı büyük hırdavat mağazalarından metre bazında temin ettim.

Örgü ip oldukları için çok sağlam olduklarını tahmin etsemde,satın aldıktan sonra emin olmak adına mengeneye tutturup  taşıyabileceği maksimum ağırlığı tespit etmeye çalıştım.


Malzeme Koparma Deneyi

Dinamometremin müsade ettiği yere kadar koparmaya çalışsamda ip kopmadı.Okuduğum değer 60 Kg. idi.Libreye çevirirsek bu değer 132 Libre olur ve bu değerin ipi koparmaya çalıştığımızda lehimize olacak şekilde çok daha yükseklerde olacağını bilmek son derece sevindirici.Şu durumda tek bir kiriş halkası dahi yayın bütün yükünü taşıyacak kapasite görünüyor.

Bu ip malzemesinin kopma değerini görmek isterdim fakat elimde şu an için test edecek  yüksek değerli bir Dinamometre bulunmuyor.Zaten elde ettiğimiz değerlerin işimizi rahatlıkla göreceğinden,pek gerekli de değil aslında.

Bir kirişte bu halkadan iki adet olduğunu hesaba kattığımızda ise 2 x 60 Kg.=120 Kg.=264 Librelik çok yüksek bir dayanma değeri ortaya çıkıyor.Daha ne diyebiliriz ki ?.MÜKEMMEL !

Tonç Düğümü Nasıl Atılır ? - Başlangıç Pozisyonu
Şimdi,
ana kirişimizin önceden örülüp hazır edildiğini ve gri renkli ipin de ana kiriş olduğunu varsayalım.
Test ettiğimiz tonç halkası ipini de yukarıdaki resimdeki gibi pozisyonuna yerleştirelim ve adım-adım düğümü atalım.

Tonç Düğümü 1.Adım

Tonç Düğümü 2.Adım


Tonç Düğüm 3.Adım

Tonç Düğümü 4.Adım


Sizlere daha açıklayıcı olacağını düşünerek resimlerini sunduğum Tonç Düğümünün birde Videosunu hazırladım.


                                             Tonç Düğümü Nasıl Atılır?.Açıklama Videosu.



Bu noktaya geldikten sonra düğümü sıkmakta acele etmeyeceğiz çünkü tonç düğümlü bir kirişte düğüm noktasının yay üzerindeki pozisyonu-konumu çok önemlidir ve öyle gelişi güzel bir nokta seçilemez.Piyasa da yanlış konumlandırılmış birçok kirişe rastladığımı da itiraf etmeliyim.


HATALI  !- Tonç Düğümü Yanlış Konumlandırılmış.

HATALI !-Tonç Düğümü Yanlış Konumlandırılmış.

Yukarıdaki resimlerdeki tonç halkalarının düğümü yanlış konumlandırılmıştır.Doğrusu aşağıdaki gibi tam baş ile kasan sonunun kesiştiği bölge hizasında olmalıdır.
Aksi taktirde tonç halkasının kolları vaktinden evvel aşınabileceği gibi her zaman için tonç halkasının bolluktan dolayı tonç kertiğinden dışarı kaçabileceği ihtimalini de unutmamak gerekir.Kiriş atması olayı yani..

Doğru bir Tonç Düğümü Konumlandırması / Yeniçeri Gölhan Yayı


Tonç Düğümü Konumunun Üstten Görünüşü / Yeniçeri Gölhan Yayı

Artık konumundan emin olduğumuz tonç düğümünü ip uçlarından çekerek,iyice sıkıp sabitleyebiliriz.
Sabitlemeyi pekiştirmek için;düğüm uzantılarının uçlarını kesip dağladıktan sonra ince bir iple sarıp yapıştırıcıyla da(Ben cyano(Japon) kullanıyorum) güzelce yapıştırdıktan sonra düğüm adeta mühürlenmiş olur.

Fakat japon yapıştırıcıyı ana düğüme asla kaçırmamak lazımdır çünkü tonç halkasında kırılganlık oluşur.

Bu sebeple ana düğümde kullanacağımız yapıştırıcının esnek özelliğe sahip,kauçuklu bir yapıştırıcı olmasında fayda var.


Düğümün İp Sargıyla Sabitlenmesi ve Mühürleme


Tonç Halkasına Balmumu Nasıl Emdirilir?.

Tonç düğümün yerinden eminiz ve düğümü de sabitlediğimize göre sıra balmumu mucizesinden istifade etmeye gelmiştir.Bunun için balmumu (Benmari usulüyle) bir kapta eritilir.

Tonç halkasını düğüme kadar(Düğüm de dahil) cam kabın içine daldırdığımızda tonç halkası balmumunu emecek ve çıkardığınızda hemen soğuyarak kısa sürede sertleşecektir.Sertleşmeden önce fazla balmumunu cam kaba vurarak ve sirkeleyerek atabilirsiniz.

Tonç halkası bu sertleşmeyle hem kertiğe takma-kertiğe sürme gibi işlemlerde kolaylık sağladığı gibi,halkadaki balmumu doğal bir kaydırıcı vazifesi görerek,tonç kertiğinin ve yay başları yanaklarının yıpratıcı etkisine de engel olmuş olur.Bu da uzun ömürlü bir kiriş elde ettik anlamına gelir.



Sevgi ve saygılarımla,
Mehmet A.Gölhan

























Omuz anatomisi ve Kavsname

 

 Omuzumuzun vücudumuzdaki en esnek eklemlerden biri olduğunu,okçulukta meydana gelen sakatlanmaların en başında omuz rahatsızlıklarınin geldiğini biliyormuydunuz?

Omuz eklemi diğer eklemlere kıyasla harekette en fazla,fakat sabit durabilme yeteneği en az olan eklemdir.Omuzda kararlılığı,stabiliteyi sağlayan omuz eklemi çevresinde bulunan kiriş,kas ve bağlar vasıtasıyla gerçekleştirilir.

Hepside yumuşak dokulardır ve bu sebeple de yük altında sabit durabilmeleri tamamen bu yumuşak dokuların dayanıklılığına bağlıdır çünkü direkt olarak bir dayanak noktası bulunmaz.
Yani kemik kemiğe bir bağlantı söz konusu olmadığı için çıkardıkları rahatsızlık oranı diğer eklemlere kıyasla daha fazladır.

Aşağıdaki video,omuz anatomisinin ilginç yapısı yanında stabilitesinin de ne derece bu yumuşak dokulara bağlı olduğunu görmek açısından faydalı bir gösterimdir.Konu anlaşılırlığı açısından da önem arz ettiği için seyretmenizi tavsiye ederim.




Videomuzda da gördüğünüz gibi omuz ekleminin yuvalandığı kürek kemiğinin sert bir dayanak noktası yoktur ve zaten hareket kabiliyetindeki sırda buradan kaynaklanır.

Omuz yapısı sahip olduğu bu esneklik avantajıyla beraber bir yük altına girdiğindeyse bölgeyi sabit tutabilme adına çok daha fazla çaba harcar.

Bu sebeptendir ki okçuluk çalışmalarının beraberinde bir takım omuz esnetme ve kuvvetlendirme egzersizleri de yapılır.

Okçuluk eğitimlerinde düzgün bir vücut duruşu,çekiş ve bırakış tekniği çalışmalarındaki asıl amaç hedefi tutturmadaki başarıyı arttırmak kadar,doğru kas ve kemik yapısı kullanımıyla okçuluğu sakatlanmadan icra edebilimeyi de kapsar.

Doğru teknik ise en az kas gücü kullanılandır aslında.Yanlış tekniğin sakatlanma ihtimalini arttırması ise hiçte sürpriz değildir.Okçuluk dünyasındaki bu çalışmalar,

''Eğer sorunsuz bir av sezonu yada yarışma geçirmek istiyorsanız en başta omuz kası ve bağlarınızı kuvvetlendirin'' şeklinde adeta bir okçuluk sloganına dönüşmüştür.

İşte yapılan bu egzersizler,esnetmeler,kuvvetlendirme çalışmaları yapılarak harıl harıl sezona hazırlanılır ki avcının yada sporcunun beklentileri boşa çıkmasın.,sonu hüsran olmasın...,peki yapılan bu egzersizlerin tamamı sizce ne için?

                                   ''OMUZU KORUMAK ve SABİT TUTABİLMEK için ! ''

Çünki omuz yapısı tekniğin en zayıf halkasıdır ve siz yayınızı çekerken en fazla bu bölge yük altında kalır ve okçunun omuzu yukarı doğru meyleder..,bu durum çok yaşanır.Neticede başındaki antrenör omuz kuvvetlendirici çalışmalar önerir vs.,vs...

Şimdi,
eğer istenen omuzun kuvvetlendirilmesi,korunması,sakatlanmadan görevini yerine getirmesi ise neden onu desteklemiyoruz?Destekleme fikrini ilk akıl eden kişi benmiyim peki?..,tabiki hayır.

Bakın,Mustafa Kani bey'in 'Okçuluk Kitabı' Telhis-i Resailat-ı Rumat için Hazerfen diyebileceğimiz eski okçularımızdan Necmettim Okyay ne demiş.

''Yeryüzünde Türk okçuluğu tamamen ortadan kalksa bile ,Kani Mustafa Bey'in yazdığı bu eser,bu sporun ihyası için kafidir''

Peki günümüz Geleneksel okçuluğu için durum ''bu sporun yeniden ihyası'' nı gerektirdiğine göre temeller neden böylesine yanlış atılmakta ve ecdad dinlenilmemektedir?Yada neden inatla bu kitabı kendimize klavuz olarak seçmiyoruz?..

Bildiğiniz gibi daha önce yazdığım birkaç makalemde de doğru tekniğin kullanılması ve öğretilmesi için yazmış olduğum bu makaleler aynı zamanda bir UYARI-UYANDIRMA ! niteliği taşıyordu.

Hadi diyelim Mustafa Kani bey'i dinlemedik., Kemankeş Mustafa Efendinin KAVSNAME'sinide mi kaale almayacağız?...

Kavsname 1735 senesinde yazılmış bir eser ve bu eserin birçok yerinde de gene Çenenin omuza bağlanmasından,yani desteklenmesinden bahsedilmektedir....,zayıf bir bölgenin mümkünse desteklenmesinden daha tabi ne olabilir ki?

Çok şükür ki omuz bölgesinin yanında güçlü bir omurgaya bağlı bir kafatası ve çene var ve bu iş için çok uygun gözüküyor değil mi?..,eskiler bunu akıl etmiş işte!

Teknik güçlü omurga sistemine bağlı olan kafatası-çene vasıtasıyla omuz bölgesindeki kürek kemiğinin desteklenmesi ile gerçekleştirilir.Böylece kürek kemiği aşağıda tutularak harcanan güç önemli derecede azaltılmış olur.

Kavsnamede,
1) Kepazeyemi başlayacaksın..., ''  ...kolunu uzat çeneni sol omuzun üzerine dayat'demiş.Mesele kepaze idmanında aynen böyle yer almış.

2) Kepazeyi çalıştın ve şimdi ' putaya mı atmak istiyorsun?' denmiş.O zaman dikkat et ha! önce okların yayına uygun olsun demiş.

Zihgirinle çekerkende tırnağın asla görünmesin,saklı dursun.Sakalına dikkat et! yoksa kirişine dokunarak ''..çeneni omuzuna koymanı engeller...,çeneni sol omuz başına pek bağlayasun'' denmiş.

3)Menzil mi atmak istiyorsun? O zaman ''..kolun uzatıp çeneni sol omuz başına sağlam dayayıp ok atasın'' denmiş.


Gördüğünüz gibi;Kavsname de dahil olmak üzere eski telhislerin hepsi bu tekniği adeta haykırmaktadırlar.


''Kulaklar her nedense daha bir sağır..,duymaz,gözler yakındakini göremez çünkü inatla uzaklara bakmaktadırlar.''


Sevgi ve saygılarımla,
Mehmet A.Gölhan

HATRA nedir,ne değildir?

 Hatra!,

duyduğum en enteresan sözcüklerden biri.Evet,bir spora başlamanızla birlikte konuyla alakalı kelime dağarcığınızın da artacağı kesindir.Fakat konu okçuluk,hele hele geleneksel okçuluk olunca bu artış birazcık emsalsiz oluyor gibime geliyor.

Peki hatra nedir?.Modern ve geleneksel okçuluk camiasında bir nevi atış sonrası yapılan'son taşıma,takip' (İngilizcede,Follow through) benzeri hareket anlamına geliyor.Son taşıma ispatlanmış,kabul görmüş başarılı bir tekniktir.

Modern okçulukta,yapılan atışla birlikte yay kabzası serbest bırakıldığı için (Yayın düşmemesi parmaklar arasında bağlı olan bir ip vasıtasıyla sağlanır.) yay ileri fırlar ve bu anda bilek hareketiyle de kabzaya yön verilerek yay öne doğru eğilir..,aynen selam verir gibi.

Bu teknik muntazaman her atışta tekrarlanır ve her okçu bu tekniğin başarıdan önceki son adım olduğunu gayet iyi bilir.

Aslında ilk bakışta 'son taşıma'yada 'takip' tekniğinin fırlatılan oka bir faydası dokunmayacakmış gibi görünmesine rağmen asıl amaç beyinle-kas arasında güçlü bir koordinasyon oluşturarak okun yaydan çıkışı esnasında olabilecek en ufak bir  (-) negatif müdaheleyi önleyerek,beyin ve kas ortaklığını bir önceki 'son taşıma'tekniğiyle tekrar-tekrar eğitebilmektir.

Dikkat ederseniz okçuluk müsabakalarında okçu gerçekleştirdiği 'son taşıma,takip' işleminden sonra bile yayını oka sanki uzaktan kumanda edermiş gibi sağa-sola çevirirek adeta hedefi bulmaya çalışır.
İşte bu hareketlerin asıl amacı tamamen beyini bir sonraki atışa hazırlamak,eğitmektir çünkü yaydan çıkan bir oka artık hükmetmek mümkün değildir..,değilmi?

                                                          'Ok yaydan çıktı artık'   :)

Modern yaylar pencereli yaylar sınıfında olduğu için ok çok daha düzgün ve kontrollü çıkmasına karşın geleneksel yaylar penceresiz olmaları sebebiyle kiriş enerjisini ok gezine dik değilde açılı bir şekilde aktarması neticesinde yaydan daha kontrolsüz çıkar.

Hatra için uygun görülen bu 'Son taşıma,takip'tanımlaması,yada yakıştırması diyelim,bu şekilde olsada yeterli olmadığını rahatça söyleyebilirim.Tabiki bu düşüncemi destekleyecek bir kanıtım var..,sizi birazcık daha bekleteceğim.

Hatrayı atış sırasında yay kabzasına verilen dairesel(Tork) yada dikey müdahele hareketleri olarak özetliyebiliriz.

Okçu atış esnasında kabza tutan kolunu yayla birlikte ileri ve aşağı doğru devirerek(Açılı versiyonuda dahil) yada kabzaya dairesel hareket,tork vererek tekniği gerçekleştirir.

'Saracen Archery' adlı kitap Memlukların okçuluk tekniklerinden ve konumuz olan hatradan önemle bahsetmesine karşılık ne Ünsal Yücel'in 'Türk Okçuluğu' kitabında nede Telhis-i Resailat-ı Rumat adlı okçuluk kitabında hatra tekniğinden bahsedilmemektedir.Kemankeş Mustafa Efendinin 'Kavsnamesi'de bu guruba dahildir ne yazıkki.

Bu kitaplarda hatraya en yakın teknik terim olarak sadece ve sadece bir yerde 'kabzayı tutan yumruğunu ileri iterek kamçı verir ve öyle ok atardı' lafı geçmektedir(Telhis,sf.51).Bu hareket hatrayı anımsatmakla birlikte,adeta ecza reçetesini andıran böyle bir eserde sadece tek yerde bahsinin geçmesi enteresandır.

Hatradan neden bahsedilmiyordu? Acaba Osmanlıda hatranın karşılığı 'Kamçılamak'mıydı? Çünkü kamçılamak kamçı sapının ileri doğru savrulması ve eğilmesiyle yapılıyor..,yoksa bir ordu için sakıncalımıydı?...


Bu tekniğin faydalı olması yanında aslında bazı olumsuz yönleride mevcut tabiki.


1) Mesela yapılan bu hareketle yay başları yada yayın herhangi bir yeri etraftaki yada üzerinizdeki bir nesneye çarpabilir,yay zarar görebilir,kendinizi yada çevrenizdeki insanları yarayabilirsiniz.

Kısaca bu teknik askeri bir düzen için,yada kalabalık bir ortam için pekde uygun gibi gözükmüyor.Kullanımı çok daha dikkat isteyen bir teknik.

2) Bu tekniğin bir zamanlaması var ki bu zamanlamayı kaçırırsanız eğer yaptığınız hatranın hiçmi hiç ehemmiyeti kalmayacaktır.


Hatra için oku adeta iteleyerek hızlandırdığı ve 'son taşıma,takip' tekniğine istinaden çok daha kararlı gönderdiği kabul ediliyor.


Peki size hatranın aslında oku hızlandırmadığını,zaten yayın teslim ettiği gerçek ok hızını koruduğunu,oktaki bu daha kararlı uçuşun ok şaftının kabzaya çarpmamasından dolayı gerçekleştiğini söyleseydim inanırmıydınız?



Belki :) ,fakat bu sözlerimin yanında birde kanıt sunsam çok daha güzel olurdu değilmi?

Gelelim ispata,
hatranın üç farklı uygulanış şekli vardır ve üçüde kabzaya verilen yönle yapılıyor demiştik.Bu üç teknikte aynı ortak amaca hizmet ediyorlar aslında.

Bu üç teknikte kabzanın oktan uzaklaşmasını sağlar ve zaten sahip olunan gerçek hız ve kararlılık korunur.Amaç açık pencereli bir yay gibi oku sağa-sola değdirmeden gönderebilmek.

Örneğin;
dikdörtgen kesitli Japon Yumi yayı dairesel kabza çevirme hareketiyle(Tork) kirişteki oku dışa doğru taşır. Aynı zamanda kabzanın dar tarafıda (Yapılan dairesel bilek hareketi sebebiyle) ok şaftına doğru çevrilerek değmemesi sağlanmış olur.

Kore yayında da benzer şekilde hafifçe dairesel bir hareketle kabza oktan uzaklaştırılır.Bu durum aşağıdaki videoda zaten açıkça görülmektedir.

Diğer iki teknikte bileğin ileri,ileri ve yana açılı hatra hareketleriyle ok gezi kabzadan biraz öteye taşınırken kabzadaki  dönme sayesinde 'Tir geçimi' ok şaftına değmeden kaçırılmış olur.

Hatradaki asıl amaç okun kabzaya çarpmasını engellemek olduğuna göre internetteki bazı videolara istinaden bu tekniğin agresifleştirilmesinde de bir mantık göremesemde okçunun kişisel zamanlama hatalarını asgariye indiriyorsa o zaman kabul görebilir.  

Atış sırasında eğer hatra tekniğini uygulamaz,yada uygulayamazsanız mandalın açılmasıyla beraber okun geze yakın olan kısmı kabzaya çarparak tam aksi tarafa doğru sekmesine sebep olursunuz.

Bu çarpma,bindirme izleri sanırım her okçunun yay kabzasında mevcuttur.Çarpma şiddeti öyle hiç küçümsenmiyecek boyutlardadır ki kabza üzerindeki deri zamanla yırtılır,ahşapsa orası çukurlaşır.Bu problemden sıkılıpta tir geçimini metal plakayla bile kaplayanlara şahit oldum ben.

Atış şimşek gibi o kadar anidir ki siz okun yaydan düz değilde savrularak çıktığını fark etsenizde (Bunu herkes hissetmiştir sabırım) aşağıdaki videoya kadar okların kabzaya çarpıpda sektiğini anlayamamıştım doğrusu.Hep bu durumu mandal ve vücud hatalarına yada yanlış ok spine değerlerine yormuştum.

Bu sekme neticesinde eğer siz yakındaki bir hedefe atıyorsanız (Torba idmanı gibi) oklarınız hedefe eğimli bir şekilde saplanır ve hatta ok kırılması dahi yaşayabilirsiniz.

Torba idmanında istenen;düzgün bir mandal açımını gerçekleştirmenizin yanında okları hedefe dik olarak saplayabilmektir.Siz çok temiz bir mandal bırakışını yapmaya çabalar dururken işte burda size hatra tekniği yardımcı olarak sizin hata nispetinizi minumuma indirir.

Şaft seçim tablolarının aksine,yayınıza göre daha sertçe olan ok şaftlarının bu durumda çok daha ideal olduğunu,yani daha dik saplandığını,esnek oklara kıyasla epeycene bir avantajlı,hataları affedici olduğunu göreceksiniz.

Düşük spine ok şaftlarının dik saplanmasının sebebi ise;sertlikleri dolayısıyla şaftların kabzaya bindirmemesi yada spina göre daha az yaklaşmasıdır.

Aslında,başparmak çekişi için yeni bir spine tablosunun yapılması çok daha doğru olacaktır.

Fakat ok şaftlarının sertliğiyle(Spine) oynarkende ağırlık artışına dikkat etmeliyizki burada müspet olan hafif ve sert olan(Düşük Spine) oklardır.

İşte burada Tarz-ı Has gibi endamlı okların müspet uçuş karakterinin yanında yapısal avantajıda ortaya çıkıyor.Endamlı bir okta göbek kısmı okun en kalın bölgesidir ve hafif ve spine olarak sert bir okun imalatında başka bir şekil düşünülemez.


En düşük spine'lı,en sert okları ancak ve ancak kalın bir göbek,hafifletilmiş ayak ve göğüs kısmıyla elde edebilirsiniz.Belkide Osmanlının endamlı okları Aerodinamiğin pek farkında olmadan tamamen en sert ok şaftını elde edebilmek aşkına imal ediliyordu.


Yaydan çıkan ok tüylerin etkisiyle zamanla kendini düzeltsede yanlamasına gitmesi,hava sürtünmesine ve düz bir yörüngeden yoksun kalması neticesinde hızını ve menzilini kaybeder.Hatrasız bir mandal bırakışının yaşadıkları net olarak bunlardır.

Oysa üç parmak tutuşunda gerek parmaklardaki kiriş yuvarlanmasının ve gerekse ok gezlemesinin öteki tarafta yapılmış olması ok paradoksunu kabza engeline karşı olumlu yönde etkiliyerek kabzaya çarpmadan,yılanvari bir hareketle sürtünmeden geçmesini sağlar.

Aslında bu durum çok enteresandır..,bir düşünsenize; daha temiz bir bırakış olduğunu düşündüğümüz mandal,üç parmağa kıyasla kabzaya bindirmektedir :)

Bakın Moğollar hatra yapmadan bu  problem için oklarını ters tarafa koyarak çare bulmuş olsalarda geçmişi yakın zamanlara dayanır. 





Belkide ilerde kabzaya bindirmemeyi sağlayan başka tekniklerde bulunacaktır ama geçmişteki gerçeği yansıtmayacaktır tabiki.

İşte hatra tekniği bu kabzaya bindirme hastalığının adeta şifasıdır ve bilinenin aksine,yani oku hızlandırmak yerine zaten sahip olunacak olan hızdan pek kayıp vermeden temassız bir şekilde okun yörüngesine oturtulmasını sağlar.

Uzun süreden beri bu problem üzerinde düşünüp durmam bir ağır çekim videosuyla son buldu ve herşey açıklandı.Bazen bir başkasının yaptığı ölçüm,kıyaslama,video gibi bir takım çalışmalar bir diğer araştırmacıya kaynak olabilmektedir.Videoyu çeken şahsa da teşekkür ederim ayrıca.

Aşağıdaki kısa videoda,
hatrasız bir atış esnasındaki 'Kabza çarpması' durumu,'hatra zamanlamasının kaçırılması' ve tabiki (Dairesel-yan tork) hatra tekniğiyle bu olumsuz durumun nasıl giderildiğine de şahit olacaksınız..,iyi seyirler.

                 

                                       
                                       


Sevgi ve saygılarımla,
Mehmet A.Gölhan






























Yay Seçimi,Bakımı ve Bazı Tavsiyeler

 



Okçuluğa başlamak yada yeni yeni başlayan birinin en büyük arzusu hemen bir yay ve oka sahip
olabilmek düşüncesidir.

Oysa gerçekte bu durumun hiçte bir acilliyeti yoktur.Başlangıçta size lazım olabilecek tek şey bir kepaze ve esaslı bir kepaze eğitimidir.

Kepaze eğitiminde harcayacağınız zaman size yayları ve yay ağırlıkları dolayısıyla seçeceğiniz yay gücünün belirlenmesinde önemli bir rol oynayacaktır.

Peki kepaze eğitimi neden bu kadar önemli? .yayı hemen alsak olmazmıydı?

Bu eğitimdeki temel amaç; tetik makenizmasını ve yay desteğini oluşturacak olan,adeta kıpır-kıpır bir jöle pastayı andıran insan vücudunun evvela yaya uygun hale getirilmesidir.Yani öncelikli olan yayı insana değil;insana göre yayı uyarlamaktır.

Bilinçsizce alelacele alınan ağır bir yay sahibini zorlayarak istenen o vücud formasyonunun daha oluşturulamadan hatalı biçimlendirilmesine sebep olacaktır.Üstelik bu gibi durumlarda geri dönüş çok daha zordur.Bu işte püf nokta doğru tekniğin daha en başta kas ve beyine ezberletilmesidir.

Yeni bir okçunun başlangıçta kepaze eğitiminden sonra hafif bir yayla ilk atışlarına başlaması ve sonrasında güçlü bir yaya geçmesi isabetli bir karar olacaktır.

Okçu hafif bir yayla elde ettiği mükemmel formasyonu hatırlayarak güçlü bir yaydaki davranışlarını çok daha doğru ve temiz bir şekilde analiz edebilecektir.Yani siz yaya değil ; yay size uyarlanmış olacaktır.




Kepaze eğitiminizin bitmesini takiben artık sıra mutlu sona doğru ilerlemeye gelmiştir.Yay alırken geldiğiniz güç düzeyini göz önünde bulundurmanız ve mümkünse hocanızında onayını almanız daha da mantıklı olacaktır.

Fakat unutmayın ki kim ne derse desin;hiç kimse sizi sizin kadar iyi tanıyamayacaktır.Rahatça çekebileceğiniz,atış yapabileceğiniz güçteki bir yayı seçmek neticeleriyle sizi ilgilendireceği için size aittir.

Yay seçerken;
çekebileceğiniz gücünüzün yettiği bir yayı değil;rahatça çekip;kendinizi fazla hırpalamadan atış yapabileceğiniz görece daha mülayim bir yayı seçmeniz daha mantıklı olacaktır çünkü atacağınız sadece birkaç ok değildir.Yani bu iş biraz maratona benziyor...,hızlı koşabilirsiniz belki ama uzun mesafelere devamlı aynı hızda koşamazsınız. 

Yay alımında ilk adım yay gücünün belirlenmesidir.Bunu belirledikten sonra sıra yay modelinin seçilmesine gelmiştir.Konumuz geleneksel okçuluk olduğuna göre  tabiki yayımızda geleneksel bir yay olmalıdır.

Geleneksel bir yayda en önemli özellik aslına uygunluğunu tanımlayan 'Benzerlik Oranı' dır ve siz bu oranı müze ve saray mevcudiyetindeki yaylar emsalindeki organik bir Osmanlı tarzı yayla tavan yaptırırsınız...,kıstas onlardır ve konu geleneksellikse sözkonusu hangi yay olursa olsun taviz yoktur.

Organik bir yayı elde edemiyorsak işte o zaman ikinci seçeneğiniz Osmanlı-Türk tarzı sentetik bir yaydır ve aslında günümüzde en çok kullanılan yaylarda bunlardır.

Organik türk yayı yapımı ve kullanımı bir takım etkenler neticesinde sentetik yaylara oranla dikkate alınmayacak derecede yetersiz ve azdır ve tabiki neticede geliştirilmelidir.

Sentetik yaylarda da aynen organik yaylarda olduğu gibi yapımcısı her kim olursa olsun hiç şüphesiz gene hemen benzerlik oranı devreye girecektir.

Yay kabzası,yay başının orantısı ve özellikle sentetik ahşap lamina yaylarda kasan bölümündeki üçgenin yapılıp yapılmadığı önemlidir.

Genelde ahşap laminalarda bu bölge teknik olarak yapılamadığı için ya düz olarak bırakırlar yada iyi bir niyet ve gayretle Macar yapımı yaylarda olduğu gibi mantar dolguyla doldururlar.

Aksi taktirde geçmişteki bir Osmanlı okçusunun ok atarken hissedebileceklerini hiçbir zaman tam olarak anlayamayacaksınız demektir.Benim bu konudaki kati düşüncem budur.

Düşünün bir kere;
tarihi bir oyundaki eşya ve kostümlerin mükemmelliyeti sizce o dizinin başarısındaki en önemli etkenlerden biri değilmidir ?... 

Ayrıca mevzuya biraz daha bizim tarafımızdan da yaklaşırsak;konu sadece bir oyunun başarısımıdır?..,

birde gerçek bir kılıç yerine idare eder denilip süpürgenin tahta sapını salladığımızı bir düşünün..,acaba aynı hazzı alabilirmisiniz ?...,bir gelenekselci için bu kesinlikle imkansız.

Aslında yaptığım ve kullandığım yaylarım dışında (yurdumuza kıyasla) büyük bir hayretle özellikle Macar yapımı sentetik Türk yaylarında da elden geldiğince bu benzerlik oranına dikkat edildiğini görmek benim açımdan çok şaşırtıcı.Bizde pek dikkat edilmezken onlar neden dikkat ediyorlar acaba?..

Dileğim bu umursamazlığın derhal bir kenara bırakılıp ''idare eder'' denen eksik tasarımlara kafa yormak yerine bir an önce aslına uygun,benzerlik oranı yüksek Osmanlı -Türk yaylarının yapılmasıdır.


Şimdi;
kepaze eğitimimizi aldık,hocamızın tavsiyelerinide göz önünde bulundurarak yeni yayımızıda temin ettik diyelim..,peki ya sonrası..?

Hani mutlu sona doğru gidiyorduk ya !,bundan sonra bahsedeceklerim işte bu mutlu zona ulaşabilmek içindir.Aksi taktirde üzerine titrediğimiz yayımız yerine kırık,asimetrik olmuş yada burulmuş bir yayla öyle ortada kalakalırız.

Peki o zaman ne yapmalıyız? yayımızın ve ekipmanımızın ömrünü uzatmak mümkünmüdür?

Kesin ve net cevap;yayımıza elimizden gelen en iyi şartları sağlamamızdır.Onu artık bir canlı gibi düşünmeli ve ona göre davranmalıyız.

Yayın kurulması,kullanımı esnasında nelere dikkat edilmesi gerektiğinden tutunda gideceğiniz yere kadar nasıl taşındığı ve nasıl istiflendiğine kadar önem taşır.

Yayımızla alakalı tüm bu mevzuları Atış öncesi,Atış esnası ve Sonrası başlıklarıyla adlandırmamız işimizi kolaylaştıracaktır.Başlıkların hepsi de birer peryodik kontrol niteliği taşırlar.

Bu kontroller benim okçuluk hayatımda da rutin olarak yaptığım işlemlerdir ve faydası olacağı kanısıyla bilgilerimi sizlerle paylaştım.

Bu tedbirlerin uygulanması aşırı soğuk havalarda ve özellikle yaz sıcaklarında çok önemlidir.Aşırı sıcak yay laminalarının ayrılması neticesinde önceleri gözle pek fark edilemeyen,ilk başta yay kullanımını engellemeyen küçük lamina ayrılmalarına sebep olur.

Kullanımla alakalı olarak bir müddet sonrada bu olay sal asimetrisiyle yada yay kırımıyla son bulacaktır.Bu durum özellikle ahşap ile ahşap olmayan malzeme laminasyonları arasında epeyce görülmektedir.

Çünkü Epoxy yapıştırıcısı diğer farklı iki malzemeyi ısı etkisiyle yumuşamasından dolayı parçaları birlikte tutmakta pek başarılı olamaz.


Atış öncesi:
Yayın hangi koşullarda taşındığı,korunduğu konusudur.Yay taşınırken her zaman için koruyucu torbasında yada çantasında korunarak dış ortamdan gelebilecek darbe,ısı yada soğuğa karşı önlem alınmalıdır.

Mesela bir araba bagajında yayınız yüklerin en altında değilde;yenilmez bie pehlivan gibi her daim bütün yüklerin en üstünde olmalıdır.

Yayımızı üzerine basılabilecek şekilde ormanda,yeşillikte vs. ayak yolunda olacak şekilde bırakmamalıyız.
Üzerine basılıp geçilen çok yay gördüm.Hatta çok ilginçtir;yere çömelmiş bir okçunun sadağındaki yaya bile basıldığına şahit oldum.Basılma neticesinde yayın kirişi attı ve sadak içerisinde dağıldı.Yayınızı bu tür durumlardan koruyun kollayın ki sonra o da sizi üzmesin.


                                    ''Nede olsa o bizim kıymetlisimissss ''  :)


Aynı şey oklarımız içinde geçerli .Ortam sıcaklığı ve üzerindeki yükler etkisiyle oklarımız  eğilebilir,çarpılabilir,ok yelekleri ezilebilir,kopabilir.Fakat tabiki yaylara oranla daha dirençlidirler.

Atış yerine götürdüğümüzde ise gene aynı anaç,korumacı bir tavırla özen gösterilmeli ve kullanmadığımız anlarda ise yaylarımızı güneşten kaçırarak gölgede tutmalıyız.

Aslında yayınız için en doğru davranış;

       ''kendinize nasıl davranıyorsak ona da aynı şekilde davranmalıyız'' şeklinde özetlenebilir.


Atış esnası:
Yayımızı kurduk ve hemen atışımıza başlıyoruz?...
şeklinde davranıyorsak yanlış yapıyoruz demektir.Yayınız daha atışa hazır olmadığı gibi sizde hazır değilsiniz daha.

Yayınızı kurduktan sonra ilk yapmanız gereken;yayınızı kontrol etmektir.Önce tonç halkalarının kertiğe tam olarak oturup-oturmadığı gözlenmelidir.Bu kontrol daha yay kurulurken yapılmalı ama ikinci bir kontrolden asla zarar gelmez.

Çünkü bu durum kolayca gözden kaçabilecek basit fakat çok-çok önemli bir hatadır ve bende dahil birçok kişininde başına muhakkak gelmiştir.Bir çok olumsuz durumunda mesulu olabilirler.Zaten bu peryodik kontrollerin çoğu hatalar neticesinde ders çıkarılarak oluşturulmuştur.


Kiriş halkasının tonç kertiğine tam oturmaması durumu

Eğer yayınız yukarıdaki gibi bir durumdaysa hemen yayınızı yasın ve kirişinizi düzeltin.

Yay başlarının ise her zaman için sal düzlemine dik durması makbuldür ve arasıra bunu kontrol edip (Eğer bu durum yay başlarında varsa tabiki) eğik olan tarafın aksi yönüne doğru hafifçe bükerek düzeltilmeli ve öylece bir müddet dinlendirilmelidir.

Yay başları taşıma sürecinde üzerine yük almış,üzerine basılmış yada aşırı sıcakların etkisiyle gözle zor fark edilir şekilde bir miktar eğilmiş ve atış sonrası yay bu şekilde bırakılmış olabilir.

Eğer yay başları düzenli olarak kontrol edilmezse yay başlarındaki eğiklik miktarı zamanla artarak yan yana olan sentetik elyaf lifleri arasındaki yapıştırıcının ayrılmasına ve dolayısıyla burkulma,hatta kırıma kadar dahi gidilebilir.



Düzgün bir yay başı


Mesela açık havadaysanız dik olmayan bölümü kısa süreliğine (3-5 dk.gibi) güneşte bırakın.Hafifçe ısındıktan sonra dik durmayan yay başını aksi yöne doğru hafifçe bükerek ve hemen sonrasında yapacağınız hafif bir göz ucu kontrolüyle başların sal düzlemine dik durmasını sağlayın.Bir müddet serin bir yerde bırakarak tekrar ortam sıcaklığına dönmesini bekleyin.


Yay başını eğme işlemi

Sürenin sizin için bir acilliyeti yoksa bu işlemi ev ortamı sıcaklığında yay başını eğik olan tarafın aksi yönüne doğru hafifçe büktükten sonra evde duvara vs.2-3 gün asılı bırakarakta yapalabilirsiniz.Süre bittiğinde ise gene yay başlarının dikliğini kontrol ederek işlemi sonlandırabilirsiniz.

Bu işleme Osmanlı'nın da dediği gibi 'Yaya tımar vermek' diyebiliriz çünkü arada pek bir fark yoktur.

Bu bahsettiğim doğrultma işlemini yabancı ve meşhur bir sentetik yay ustasının yabancı internet sayfasında da gördüm.Kısaca yay kurulumu ve sonrasında yay başlarının kontrolü ve müdahelesi üzerinde oldukça duruluyordu.

Bu kontrol özellikle yaz aylarında dikkatle yapılmalı.Yay türü ne olursa olsun yay başlarındaki bu tür sağa yada sola burkulmalar bağlı oldukları sal bölgesindeki paralel sentetik elyaf bağlantılarının zayıflamasına;zamanla daha da ilerleyerek birbirinden ayrılmasına bile sebep olabilir.


Yapılan bir diğer önemli hata da kabzanın yanlış kavranmasıdır.Bir çok yerli dizi-filmlerde de görebileceğiniz bir durumdur...,bu işten anlayanlarca çok yadırganır ve konuşulur.

Kabza ne alttan nede üstten kaydırma olmayacak şekilde çelik ve parmak hizaları aşağıdaki resme göre hizalanacak şekilde kavranmalıdır.

Avcunuz kısa bir süre sonra kabza eğimine öylesine alışırki kabzayı gelişigüzel kavrayıpta çeliğe baktıığınızda hizasının tam olduğunu görürsünüz.

Kabzayı kusursuz kavramak ok yatağı yani tir geçiminin kabzadaki yerinin hatasız olması anlamına gelir.Böylece sizde atışlarınızı hep aynı tir geçiminden yapmış olursunuz.

Yanlış tutuş atışta salların dengesiz çalışmasına sebep olabileceği gibi salların orantısız zorlanmasına,asimetriye,zamanla kırılmasına bile yol açabilecektir.Görüldüğü anda okçu adayı uyarılmalı;doğru kabza kavrama şekli gösterilmeli,önemi anlatılmalıdır.


Kırmızı  çizgi kabzadaki çelik-ibrancak hizasını göstermektedir.


Bu yanlış kullanım şekli kendini zaten yay kabzasındaki ok aşındırmaları ilede belli eder ki bu aşındırmalar kullanana göre kabza ortasına kadar dahi gidebilir.

Kabza hasar durumu bir okçunun karnesi yada aynasıdır ve yayın nasıl kullanıldığına dair bilgi veren bir bant kaydı gibidir..,okuyabilirsiniz.

Yayımızı kurduk ve kontrollerimizide yaptık çok şükür..,herşey normal peki;şimdi hemen atışa geçebilirmiyiz?..,malesef gene hayır :)

Kurulu olan yayı tam geçişe geçirmeden evvel son bir işlemimiz daha kaldı.Eeee;okçuluk meşakkatli fakat bir o kadar da zevkli bir spor...,

                                     ''Gülü seven dikenine katlanır.''

Yayı tam çekişe geçirmeden kademe kademe çıkarmalıyız.Bu çekiş stili atışlar öncesinde yayı esnemeye hazırladığı gibi bizim içinde adeta bir ısınma hareketi gibidir.

Hiç kimse yayı kırılmaya çalışılan fakat kırılmaması gereken bir eşya olarak pek görmez;görmekte istemez.

Hem yay hemde okçu için düşünülmüş bu faydalı hareketin Osmanlıdaki karşılığı 'Yayı kullablamak'tır.Gene ecdad bu işi de çok iyi düşünmüştür.

                    Yayınızı her zaman için kullablayın ! hem yay ısınsın hemde siz !


Ayrıca kirişinizi burmamalısınız;bursanızda sayısının 3-5 turu geçmemesini garantileyin ki yay başlarını korumuş olun.



Sarı Klavuzlu Osmanlı Tarzı Tonç Düğümlü Kiriş

Unutmayın !
Osmanlılar yaylarının kirişlerini kısaltmak istediklerinde dahi kirişlerini burmamışlar aksine düğüm atmayı tercih etmişlerdir.

Kendiliğinden burulup-burulmadığını fark edebilmek için ana kiriş sargılarında farklı renkte bir klavuz ip dahi kullanmışlardır.


Atış sonrası:
Yay başı-sal düzlemi kontrolünü yayı ilk kurduğumuzda yaptığımız gibi atış bitiminde de tekrar hafifçe gözden geçirmeli çünkü yayınızı kenara bıraktığınızda son durumu yay tarafından hafızalanır.
                   
                    Yani bu son duruma ' Nasıl görmek istiyorsan öyle bırak ! ' da denilebilir.

Aslında 'Atış sonrası' kontrolü bir son değildir ve yayınızı 'Atış öncesi'ne hazırlayan bir döngüyle devamlılık arz eder.Umarım faydalı olabilmişimdir.



Sevgi ve saygılarımla,
Mehmet A.Gölhan

TİRKEŞ yada OK ÇANTASI

 


Günümüzde ok çantası,kabı olarak adlandırabileceğimiz tirkeşler geçmişteki bir savaşçının temel aksesuvarlarından olduğu gibi günümüzde de ihtiyaca yönelik olarak benzer fakat daha az işlevsel olanı halen varlığını sürdürmektedir.
İşlevsellik..?,
tamamen savaş ortamı,sahip olunan silahlar ve yayın türü gibi bir sürü faktörlerin etkisi altında son hallerini almış olduğunu söyleyebileceğimiz tirkeşler işlevsellik açısından günümüz ok çantalarına kıyasla çok daha kullanışlıdırlar.



Olimpik okçulukta ok çantasının kullanımı

Mesela;yukarıdaki resmi inceleyecek olursak eğer öncelikle ok çantalarının geleneksel okçuluğumuza kıyasla ters takıldıklarını görürüz.
(Hatta daha da kötüsü birçok tarihi savaş filmi ve dizilerimizde de olmaması gereken bu kullanıma rastlayabilirsinizde.)

Oysa bu şekilde takılan bir ok çantası geçmişteki savaşçının kılıç kullanımını engellediği gibi bele yada kemere olan tek nokta bağlantısıyla da rahatsızlığa yol açar.


Tirkeş makalem ilk bakışta sadece geleneksel okçulara hitap ediyor gibi görünsede modern -olimpik okçulara da verilen bir tüyo niteliği taşımaktadır.

Gerçi modern bir okçunun kullanım şartları göz önüne alındığında idare eder gibi gözükse de açık havada atış yapan,yarışan biri için rüzgar belası sadece ok uçuşu için değil aynı zamanda ok çantasının ve içindeki oklarında sallanmasıyla da bir problem olarak ortaya çıkacaktır.

Okçu esen rüzgar beraberinde hedefine kitlenmeye çalışırken birde ok çantasının savrulmasıyla boğuşacak;atışta konsantrasyon eksikliği yaşanacaktır.


İşte!,işini bilen bir yarışmacı.

Yukarı resimdeki yarışmacı durumun farkına varmışki önleminide almış :)
Hadi ''bu okçu tanınmıyor,ünlü değil'' yada ''başarısız biri olabilir'' dediniz...,ve başarılı bir okçu örneği verebilirmisiniz ?.,dediğinizi farz edelim.Pekala;o zaman size oldukça başarılı biri olarak milli okçu Brady Ellison'u  örnek verelim.


Ok çantasını acaba neden ters takmış;oklar neden geride ? :)

Kullanış tarzı aynen geleneksel ok çantalarına benziyor değil mi? Yarışmalarda illaki bunun faydasını görecektir fakat tirleri(Oklar) barındıran bir tirkeşin tarihsel işlevselliğini size asla sunamayacaktır.

Çünki modern ok çantalarının 1 yada 2 adet bağlantı noktası varken tirkeşlerin 3.bir ekstradan bağlantısı bulunur.İşte bu ilave nokta tirkeşi vücudunuza sabitler.Tirkeşinize çok daha hakim ve rahat olduğunuzu hissedersiniz.Aşağıdaki görüntü bana açıkçası bir at koşumunu anımsatmaktadır.


Gölhan yapımı Tirkeş

Bu 3.nokta olmadan rüzgar dahi esse tirkeşin ileri-geri oynaması,havalanma-kalkma meyilimi vardır.
Ben buna birçok okçuluk festivalinde tanık olmuşumdur.Oysa gerçek 3 nokta bağlantılı bir tirkeşle onu havalandırmadan rahatça koşar,her hareketi yapabileceğiniz şekilde vücudunuzun bir parçası haline gelir.Aynen silahşör kovboyların tabanca kılıflarını alttan bacaklarına bağlamaları gibi.




Resimde görmüş olduğunuz tirkeş severek kullandığım kendi yapımım bir tirkeştir ve farkındaysanız fazlaca bir süsü vs. si yoktur çünkü süslü-püslü abartılmış tirkeşlerden pek haz almam.Benim için onun gerçekçiliği,sağlamlığı çok daha önemli ve kıymetlidir.

Hazır yeri gelmişken;

Bu durum geleneksel yaylar içinde aynen geçerlidir.Fazla süse kaçmadan silahta sadelikten hoşlanmamın yanında benim için güzellik gerçeğine ne kadar benzediği ve sağlamlığıyla alakalıdır.

Ayrıca;ister yerli olsun ister yabancı; yapılmaya çalışılan her yaya Osmanlı yada Türk yayı denmesi o yayın aslınla olan alakasızlığı dolayısıyla bana çok yanlış ve ters gelmektedir.


Günümüzde modifiyeli Kore yayını andıran absürd bir yaya Türk yayı(Yada Türk Hakanlarından birinin ismiyle hitap edilmesi),Kırım-Tatar yayı,Osmanlı yayı dahi denmektedir.


Bu yaylar illaki kullanılacaktır,daha da çokları yapılacaktır tabiki ama kanımca onlara bu sıfatlar asla verilemez,komik düşeceğinden yakıştırılamazda.

Herşeyden önce yapılan o yayın görsellikte bu sınıflamayı hak etmesi gerekir.Unutmayalımki Osmanlı yayı formu onu bir türk'ün yapmasıyla oluşmaz fakat 'Türk yapımı yay' sıfatını peşinen alacaktır her halükarda.

Gelelim Tirkeşi nasıl yaptığıma;
Gerçek bir tirkeşe benzemesi amacıyla müze ve kolleksiyonlardaki bir çok resimden faydalandım,ölçekli şablonlar çıkardım,deriyi kestim ve elle diktim.Amacım onu kullanırken geçmişteki bir savaşçının hissettiklerini anlamak,diğerlerine nazaran ne fark yarattığını görmeye çalışmaktı.Aslını hatırlatmayan,kötü bir replikayı zaten yapmak ve kullanmak istemezdim.

Tirkeş yapımında genelde derinin kalın olması istenirki tirkeş dirice ve sağlam dursun.Yaptığım bu tirkeşin en önemli özelliği ise düşünülenin aksine pekde kalınca olmayan gevşek bir deriden yapılmış olmasına rağmen kazık gibi durmasıdır.

Tahmin edebileceğiniz gibi deriye sertleştirme işlemi uyguladım.Tarihe uygun olarak deriye uygulanan iki türlü sertleştirme metodu var.İlki sıcak suda kaynatma usulüdür fakat hacim(1/3) küçülmesi ve istediğim sertliği pek elde edemememden dolayı 2.metod olarak seçtiğim ''deriye sıcak balmumu tatbiki yöntemi''dir.

Bu metod her yönüyle muhteşemdir çünkü deriye sertlik verdiği gibi kendine özgü koyu bir renk vererek boyama derdinden kurtardığı gibi su ve nem yalıtımını da sağlayarak sizi bir sürü zahmetli işlemlerden kurtararak zaman tasarrufu sağlar.Balmumu sertleştirmesi görece pahalı olsada tarihte tercih edilen bir yöntem olması muhtemeldir.

Bu mucizevi malzeme Romalılar zamanında da ahşap,kumaş gibi materyallerin her türlü yalıtım işlerinde kullanıldığı gibi zırhların yapımında da kullanılmıştır.Balmumu kullanımı Vikinglerde ve eski mısırlılarda da görülmektedir.Kısaca orta çağıda katarak devrinin süper yalıtım,cila ve sertleştirme malzemesi olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.

Unutmayalımki zırh yapımında deriyi sıcak suyla sertleştirebilirsiniz fakat neme ve suya duyarlılığını engellemek için muhakkakki yalıtımada ayrıca ihtiyaç duyulacaktır.

Osmanlı okçuluğuyla alakalı olarak oklarının yalıtımında,cilalanmasında ve muşamba sargısında da balmumunun kullanıldığını anımsayalım.

Belkide sıcak su ve balmumu sertleştirme yalıtımı birlikte kullanılarak metal zırhlara kıyasla daha hafif,ucuz ve hareket kabiliyeti (amaca göre) daha yüksek zırhlar elde edilebiliyordu.

Anlayacağınız;gerçek deri zırhlar öyle dizilerdeki gibi rüzgar estiğinde pul-pul havalanmazlar.Sertleştirilmiş deri sıkı ve diri durur.Havalananları ise düşman karşısında hiç bir işe yaramayacağı önceden bellidir zaten.

Deri zırhlara uygulanan sertleştirme işlemiyle nasıl bir koruma sağlanıyorsa Tirkeş derisine uygulanan balmumu sertleştirme işlemide bacağı koruyan bir zırh görevi görecektir.

Deriyi balmumuyla sertleştirme işlemi fırında ısıtılan derinin üzerine ısıtılmış balmumunun (Benmari usulü) yedirilmesiyle gerçekleştiriliyor.Ve ortaya o gevşek ve oynak deri parçasından mucizevi sertlikte adeta bir kütük çıkıyor...,deneyenler anında görecek ve kesinlikle şaşkın kalacaklardır.

Peki ben bu metodu tirkeşime nasıl uyguladım ?..,
bu metodu uygularken yeterince büyük fırınım olmadığından dolayı eritimiş balmumunu deri yüzeyine elektirikli bir ısı tabancası vasıtasıyla uyguladım,iyice yedirdim.






Isıtılmış deri eritilmiş balmumunu içine çekerek adeta suya doyan bir çelik kılıç gibi hiç umulmayacak derecede sertleşmiş bir ürün  olarak ortaya çıktı.Uyguladığım bitkisel yağ,su vs.gibi diğer hiç bir yöntem bana sıcak balmumu sertleştirmesinin verdiği neticeyi veremedi diyebilirim.
Üstelik yağın kuruması bayağı uzun zaman alıyor.Oysa balmumuyla anında netice alıyorsunuz.

İlave olarak;bahsettiğim önce derinin sıcak suyla sertleştirildikten sonra sıcak balmumuyla sertleştirilmesi neticesinde ortaya çıkan deriyi merakım üzere bir dahaki sefere denemek şart oldu :)





Balmumuna mum yapımında kullanılan parafin maddesininde eklenmesi derinin sertliğinde etkili rol oynayacağı açıktır.

Bu işlemler sırasında balmumu ve parafin buharının ateşten uzak tutulması,ateş alma sıcaklığından korunması gerektiğini güvenlik açısından hatırlatmak isterim.



Sevgi ve saygılarımla,
Mehmet A.Gölhan